Türkiye’nin güneydoğusu, tarih boyunca medeniyetlerin kavşağı olmuş, kültürlerin, dinlerin ve lezzetlerin bir araya geldiği büyüleyici bir coğrafyadır. Fırat ve Dicle nehirlerinin bereketiyle yoğrulmuş bu topraklar, geçmişin izlerini taşırken aynı zamanda modern Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini gözler önüne serer. Doğdu Turizm olarak hazırladığımız özel GAP Turu rotası — Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Midyat, Adıyaman ve Diyarbakır — sadece bir gezi değil, bir kültür yolculuğu sunuyor. Bu rotada attığınız her adım, tarihin sayfalarını çevirir; tattığınız her lezzet, bin yıllık bir geleneğin parçasıdır.
Aşağıda detaylı şekilde ele aldığımız bu tur, her durağında farklı bir hikâye, farklı bir ruh barındırıyor.
Gaziantep: Lezzetin Başkenti, Medeniyetlerin Sofrası
GAP Turu’nun ilk durağı, gastronomi denince akla gelen ilk şehir: Gaziantep. UNESCO tarafından “Yaratıcı Şehirler Ağı”na dahil edilen bu eşsiz şehir, sadece yemekleriyle değil, tarihi dokusuyla da ziyaretçilerini büyülüyor.
Gaziantep’e adım attığınız anda baklava kokusunun eşlik ettiği bir şehre girdiğinizi hissedersiniz. Her sokakta başka bir tat, her köşede başka bir hikâye vardır. Doğdu Turizm olarak misafirlerimizi önce tarihi Gaziantep Kalesi’ne götürüyoruz. Şehrin tam kalbinde yer alan bu kale, Roma döneminden bugüne dek ayakta kalmayı başarmış bir anıt niteliğinde. Kale çevresinde bulunan Bakırcılar Çarşısı ise el emeğinin ve sabrın en güzel örneklerini sunar. Çekiç sesleri arasında dolaşırken hem geçmişe yolculuk eder hem de unutulmaz hediyelikler bulabilirsiniz.
Elbette Gaziantep denilince mutfak kültürü ayrı bir başlıktır. Antep kebabı, beyran çorbası, yuvalama, lahmacun ve elbette dünyanın en meşhur tatlısı: Antep baklavası… Her biri kendi başına bir sanat eseri gibidir. Doğdu Turizm’in özel programında, yerel ustaların yönlendirmesiyle otantik bir kebap ziyafeti düzenlenir. Bu sayede sadece lezzeti tatmakla kalmaz, yöresel yemek kültürünü de yakından tanırsınız.
Gaziantep Arkeoloji Müzesi ve Zeugma Mozaik Müzesi ise turumuzun kültürel durakları arasında. Özellikle “Çingene Kızı Mozaiği” dünyaca ünlüdür ve şehrin sembolü haline gelmiştir. Bu mozaikler, geçmişte bu topraklarda hüküm süren uygarlıkların sanata ve estetiğe verdiği önemi gözler önüne serer.
Şanlıurfa: Peygamberler Şehri, İnancın Başkenti
Gaziantep’ten ayrılıp Şanlıurfa’ya doğru yola çıktığınızda, sadece kilometre değil, çağlar arasında da bir yolculuğa çıkarsınız. Halk arasında “Peygamberler Şehri” olarak bilinen Urfa, hem dini hem de kültürel derinliğiyle Türkiye’nin en özel şehirlerinden biridir.
İlk durak genellikle Balıklıgöl olur. Rivayete göre Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı yer olan bu göl, mucizenin ve inancın sembolüdür. Etrafında gezerken kutsal bir huzur hissedersiniz. Balıkların kutsal sayıldığı bu gölde balık avlamak yasaktır; çünkü halk inanır ki, göldeki her balık Hz. İbrahim’in mucizesinin bir parçasıdır.
Urfa gezisinde bir diğer önemli durak, dünyanın bilinen en eski tapınağı olan Göbeklitepe’dir. 12 bin yıllık geçmişiyle insanlık tarihinin yeniden yazılmasına neden olan bu arkeolojik alan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Göbeklitepe’yi ziyaret etmek, sadece bir kazı alanını görmek değil, insanlığın ilk inanç ve sanat adımlarına tanıklık etmektir.
Akşam olduğunda ise sıra gelir Urfa gecelerine. Doğdu Turizm olarak misafirlerimize, sıra gecesi atmosferinde unutulmaz bir akşam sunuyoruz. Davullar, zurnalar, türküler ve halaylar arasında Urfa kültürünün sıcaklığını ve samimiyetini hissedersiniz.
Ve tabii ki Urfa mutfağı… İsotun kokusu, ciğer kebabının lezzeti, haşhaşlı ekmeğin dokusu… Her biri bu toprakların eşsiz mirasıdır.
Mardin: Taşın Sanata Dönüştüğü Şehir
Urfa’dan sonra yolculuğumuzun bir sonraki durağı, mistik havasıyla büyüleyen Mardin. Taş evleri, dar sokakları, Mezopotamya ovasına bakan manzarasıyla Mardin, adeta bir açık hava müzesidir. Burada zaman yavaş akar; çünkü her taşın, her kapının, her sokağın bir hikâyesi vardır.
Doğdu Turizm rehberlerimiz eşliğinde ilk olarak Mardin Ulu Camii, Kasımiye Medresesi ve Zinciriye Medresesi’ni geziyoruz. Bu yapılar, hem İslam mimarisinin zarafetini hem de Mardin’in kültürel çeşitliliğini yansıtır. Şehirde Müslümanlar, Hristiyanlar ve Süryaniler yüzyıllardır bir arada yaşamıştır; bu nedenle kiliseler ve manastırlar da şehrin dokusuna eşlik eder.
Özellikle Deyrulzafaran Manastırı, bölgenin en önemli tarihi yapılarından biridir. 5. yüzyılda inşa edilen bu manastır, Süryani Ortodoks kilisesi için büyük bir dini merkezdir. Manastırın avlusunda dolaşırken taş duvarlardan yankılanan duaların derinliğini hissedersiniz.
Mardin aynı zamanda el işçiliğiyle de ünlüdür. Telkari adı verilen gümüş işçiliği sanatı, bu topraklarda doğmuştur. İncecik gümüş tellerin sabırla işlendiği bu ürünler, hem zarif hem de değerli hatıralardır. Mardin Çarşısı’nda bu sanatın örneklerini görmek mümkündür.
Yemek konusunda ise Mardin mutfağı tamamen kendine özgüdür. İkbebet (içli köfte), sembusek, harire tatlısı ve kibbeh gibi yöresel tatlar, hem Arap hem Kürt hem de Süryani mutfağının birleşiminden oluşur. Bu çeşitlilik, Mardin’in ruhunu yansıtır.
Midyat: Sessiz Zarafetin Şehri
Mardin’e yakın konumda yer alan Midyat, hem tarihi hem de mimarisiyle Güneydoğu’nun zarafet simgesidir. Midyat’ta gezmek, sanki yüzyıllar öncesine gitmek gibidir. Taş evlerin balkonlarından sarkan çiçekler, dar sokaklardan yayılan kahve kokusu ve her köşe başında karşınıza çıkan film sahnelerini andıran görüntüler…
Midyat, aynı zamanda televizyon dizileriyle de tanınan bir şehirdir. Birçok diziye ev sahipliği yapan bu şehir, görsel olarak da büyüleyicidir. Doğdu Turizm rotasında Midyat Konukevi mutlaka yer alır. Buradan Mezopotamya Ovası’nı izlemek, belki de turun en büyüleyici anlarından biridir.
Midyat’ta ayrıca Süryani kültürünün izlerini çok daha yakından görebilirsiniz. Özellikle Mor Gabriel Manastırı, bölgedeki en eski manastırlardan biridir ve hâlen aktif olarak kullanılmaktadır. Bu manastırın taş duvarları arasında dolaşırken, inancın ve zamanın nasıl iç içe geçtiğini hissedersiniz.
Elbette Midyat’ın gümüş işçiliği de tıpkı Mardin gibi dünyaca ünlüdür. El emeğiyle yapılmış takılar, yüzükler, kolyeler ve işlemeli eşyalar Midyat çarşısında sizleri bekler.
Adıyaman: Tarihin Zirvesi Nemrut Dağı
Midyat’tan sonra yönümüzü Adıyaman’a çeviriyoruz. Bu şehir, hem doğası hem de tarihiyle Güneydoğu’nun en özel noktalarından biridir. Adıyaman denildiğinde akla ilk gelen yer, kuşkusuz Nemrut Dağı’dır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Nemrut, “tanrıların tahtı” olarak anılır.
Doğdu Turizm olarak sabahın erken saatlerinde Nemrut’a doğru hareket ediyoruz. Gün doğumunu Nemrut’un zirvesinden izlemek, ömrünüz boyunca unutamayacağınız bir deneyimdir. Devasa heykellerin arasında yükselen güneşin o altın rengi ışıkları, adeta tarihle bugünü birleştirir. Burada Kommagene Krallığı’nın kralı Antiochos’un tanrılarla aynı seviyede tasvir edildiği heykeller bulunur.
Adıyaman’da ayrıca Cendere Köprüsü, Karakuş Tümülüsü ve Arsameia Antik Kenti gibi tarihi duraklar da tur programımıza dahildir. Bu yapılar, bölgenin antik dönemden beri ne kadar gelişmiş bir medeniyet merkezi olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Adıyaman’ın mutfağı da tıpkı diğer şehirler gibi zengin ve doyurucudur. Özellikle Adıyaman tavası, bulgur köftesi ve çiğ köfte burada mutlaka tatmanız gereken lezzetler arasındadır.
Diyarbakır: Taşın Gücü, Tarihin İzleri
GAP Turu’nun son durağı ise Diyarbakır. Bu şehir, adeta Anadolu’nun tarih atlası gibidir. Diyarbakır surları, Hevsel Bahçeleri, Ulu Camii ve tarihi hanlarıyla sizi geçmişin derinliklerine davet eder.
Diyarbakır Surları, 5 kilometreden uzun yapısıyla dünyanın en sağlam surlarından biridir. Bazalt taşından inşa edilen bu surlar, kentin binlerce yıllık tarihini anlatır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Hevsel Bahçeleri ise Dicle Nehri’nin bereketini simgeler.
Şehrin kalbi sayılan Ulu Camii, İslam mimarisinin Anadolu’daki en eski örneklerinden biridir. Caminin taş işçiliği, geometrik süslemeleri ve atmosferi büyüleyicidir.
Diyarbakır’da Hasan Paşa Hanı’nda içilen bir kahve, bu turun en güzel kapanışlarından biridir. Tarihi taş avluda oturup menengiç kahvesi yudumlamak, Diyarbakır’ın kültürel derinliğini hissetmenin en sade ama anlamlı yollarından biridir.
Yemek konusunda ise Diyarbakır mutfağı tam bir şölen sunar. Ciğer kebabı, meftune, burma kadayıf ve karpuz bu şehrin simgelerindendir. Özellikle sabah kahvaltılarında sunulan yöresel çeşitlilik, misafirlerin hafızasına kazınır.
Doğdu Turizm ile Güvenli ve Konforlu GAP Turu Deneyimi
Bu büyüleyici rota boyunca Doğdu Turizm, misafirlerine sadece bir gezi değil; güvenli, konforlu ve kültürel olarak zengin bir deneyim sunar. Modern araç filosu, deneyimli rehberleri ve otantik konaklama seçenekleriyle her adımda rahatlığı hissedersiniz.
Tur süresince yöresel rehberler eşliğinde gezer, her şehrin hikâyesini yerinden dinlersiniz. Ayrıca yöresel lezzet duraklarında yemek molaları verilir; çünkü bu tur, aynı zamanda bir tat yolculuğudur.
Doğdu Turizm’in farkı, sadece rotayı göstermek değil, her durağın ruhunu hissettirmektir. Gaziantep’te bir baklava ustasının ellerini izlerken, Urfa’da bir sıra gecesine katılır; Mardin’in dar sokaklarında taşlara dokunur; Nemrut’ta güneşi karşılarken tarihin kalbinde nefes alırsınız.
Bir Turdan Fazlası, Bir Yaşam Deneyimi
Gaziantep – Şanlıurfa – Mardin – Midyat – Adıyaman – Diyarbakır rotası, sadece Türkiye’nin değil, insanlık tarihinin de en önemli sayfalarından birini oluşturur. Bu coğrafya; uygarlıkların doğduğu, dillerin, dinlerin, kültürlerin birbirine karıştığı bir mozaiktir.
Doğdu Turizm ile çıktığınız bu yolculukta; geçmişle bugünün birleştiği, taşın, toprağın, müziğin ve lezzetin bir arada yaşadığı bir dünyaya adım atarsınız. GAP Turu’nun her durağı, sizi biraz daha derinleştirir, biraz daha zenginleştirir.
Bu tur sadece bir tatil değil, bir hikâyedir. Her şehir, bir sayfa; siz ise bu hikâyenin kahramanısınız.
Ve tur bittiğinde fark edersiniz ki, Güneydoğu sadece gezdiğiniz bir yer değil — kalbinizde yer eden bir dost, bir anı, bir izdir.
